-
1 казаться
gözükmek* * *несов.; сов. - показа́ться1) görünmek; gözükmekон каза́лся че́стным (челове́ком) — görünüşte namuslu bir adamdı, namuslu görünüyordu
каза́ться моло́же (свои́х лет) — yaşını göstermemek
он каза́лся ста́рше тебя́ — yaşça senden büyük görünüyordu
2) безл. gelmek; sanmak, benzemek; gibi(sine) gelmekказа́лось, что стена́ обру́шится — duvar yıkılacağa benziyordu / yıkılacak gibi olmuştu
э́то показа́лось мне стра́нным — bu garibime gitti
на пе́рвый взгляд э́то мо́жет показа́ться стра́нным — bu, ilk bakışta garip gelebilir / tuhaf kaçabilir
э́то мо́жет показа́ться парадо́ксом — bu bir paradoks gözükebilir
ка́ждая секу́нда каза́лась ему́ ве́чностью — her saniye ona yıl kadar uzun geliyordu
ему́ ка́жется, что наш дом бо́льше — bizim ev onun gözüne daha büyük görünüyor
э́то не так про́сто сде́лать, как ка́жется — bunu yapmak sanıldığı kadar kolay değil
мне показа́лось, что... — bana öyle geldi ki...
мне показа́лось, что стуча́т в дверь — kapı vuruluyormuş gibime geldi
-
2 настежь
дверь откры́та на́стежь — kapı ardına kadar açıktır
-
3 высовываться
несов.; сов. - вы́сунуться(başını) çıkarmak, uzatmak; çıkmakвы́сунуться из окна́ — pencereden başını çıkarmak
вы́сунуться из-за две́ри — kapı arkasından başını uzatmak
котёнок вы́сунулся из-под дива́на — yavru kedi başını divanın altından çıkardı
вы́сунувшись из окна́ по по́яс — pencereden yarı beline kadar sarkarak
-
4 куда
нареч.1) вопр. относ. nereyeкуда́ э́то ты (направля́ешься)? — nereye böyle?
куда́ он ра́нен? — neresinden yaralıdır?
вам куда́ (ну́жно попа́сть)? — nereyi arıyorsunuz?
там, куда́ мы пое́дем... — gideceğimiz yerde
куда́ б ты ни пое́хал — nereye gidersen git, her nereye gitsen
2) неопр., разг. bir yere3) вопр., разг. (к чему, зачем) ne diyeкуда́ нам торопи́ться? — ne diye acele edilim?
куда́ ты спеши́шь / торо́пишься? — acelen ne?
куда́ мне сто́лько де́нег? — ne yapayım bu kadar parayı?
4) → частица, разг. ( гораздо) çok dahaкуда́ ле́гче — çok daha kolay
5) в соч., → частица, прост.куда́ там! (невозможно) — mümkünü yok!
куда́ уж тебе́ с ним тяга́ться! — onunla boy ölçüşmek ne haddine senin!
куда́ он то́лько не обраща́лся — başvurmadığı yer / kapı kalmadı, kırk kapının ipini çekti
••будь он молодо́й, ещё куда́ ни шло — genç olsa yine neyse
па́рень хоть куда́ — kıyak bir çocuk
вот куда́ веду́т таки́е оши́бки — böylesi hataların insanı götüreceği yer işte budur
-
5 открытый
врзоткры́тый перело́м — açık kırık
откры́тый фланг — açık yan / kanat
откры́тая ме́стность — açık / örtüsüz arazi
откры́тое мо́ре — açık deniz
откры́тая (автомаши́на) — (üstü) açık araba
откры́тое пла́тье — açık / dekolte elbise
бро́сить кому-л. откры́тый вы́зов — açıktan açığa meydan okumak
откры́тое попра́ние зако́нов — yasaları açıkça çiğneme
откры́тая разрабо́тка — горн. açık işletme
••откры́тая ра́на — açık yara
откры́тый вопро́с — askıda kalan sorun
откры́тое письмо́ (публикуемое в газете) — açık mektup
откры́тое голосова́ние — açık oy
поли́тика откры́тых двере́й — açık kapı politikası
де́ло слу́шается при откры́тых дверя́х — duruşma açık yapılıyor
под откры́тым не́бом — açık havada
откры́тый лоб — geniş alın
игра́ть в откры́тую — oyununu açık kartla oynamak
вы́ставка бу́дет откры́та до... — sergi......a kadar devam edecek
-
6 только
1) частица ancak; yalnız(ca), sade(ce); sırfэ́то то́лько нача́ло — bu, sadece bir başlangıçtır
эконо́мия, полу́ченная то́лько на одно́м заво́де,... — bir tek fabrikanın sağladığı tasarruf...
я всё сде́лаю. Вы то́лько скажи́те — herşey yaparım. Yeter ki söyleyin
нам остава́лось то́лько удивля́ться — bize hayret etmekten başka bir şey kalmıyordu
2) частица, в соч. salt, ancak, yalnız(ca)мы хоти́м то́лько одного́:... — bir tek şev istiyoruz:...
де́ло не то́лько в де́ньгах — sorun salt para sorunu değil
то́лько потому́, что он ребёнок... — salt çocuk olduğu için...
э́то (де́ло) каса́ется не то́лько его́ — bu iş salt kendisini ilgilendirmez
ему́ то́лько того́ и ну́жно бы́ло! — bu hal canına minnetti!
я прие́хал то́лько для того́, что́бы повида́ться с тобо́й — sırf seni görmek için geldim
дверь открыва́ется то́лько э́тим ключо́м — kapı ancak bu anahtarla açılır
я могу́ прийти́ то́лько в э́то вре́мя — ancak bu saatte gelebilirim
он ду́мает то́лько о свои́х интере́сах — yalnız / ancak kendi çıkarını düşünür, kendi çıkarından ötesini düşünmez
(как) то́лько прозвене́л звоно́к... — zil çalar çalmaz...
ты то́лько попроси́, он помо́жет — sen tek iste, yardım eder o
4) союз (однако, но) ancak, yalnız, ama, ne var kiя напишу́, то́лько к ве́черу не успе́ю — yazarım, ancak / yalnız / ama akşama yetiştiremem
расска́з хоро́ш, то́лько немно́го длиннова́т — öykü güzeldir, yalnız biraz uzunca
5) союз против.он не то́лько сказа́л, но и написа́л — söylemekle kalmadı yazdı da
коли́чество оса́дков не то́лько не уме́ньшилось, но да́же увели́чилось — yağış miktarı azalmak şöyle dursun artmıştır bile
6) частица tekто́лько без лову́шек! — tuzağa düşürmek yok ama!
то́лько бы они́ пожени́лись — tek evlensinler de
то́лько бы вы оста́вили меня́ в поко́е — tek beni rahat bırakın
пусть игра́ет, то́лько б не пла́кал — ağlamasın da oynarsa oynasın
пусть то́лько не послу́шается! — hele (bir) dinlemesin!
7) усил., частица birты то́лько попро́буй, (тебе) понра́вится (о пище, блюде и т. п.) — sen bir tat / tadına bak, beğenirsin
ты то́лько посмотри́, как он рабо́тает! — hele bir bak, nasıl çalışıyor!
е́сли бы вы то́лько зна́ли,... —... bir bilseniz
чего́ то́лько нет в э́том пе́речне! — neler yok ki bu listede!
чего́ то́лько она́ не пережила́! — neler çekti kadın!
8) нареч. ( недавно) demin, demincek; yeni; henüzрабо́ты то́лько начина́ются — çalışmalar henüz başlıyor
••то́лько что вы́шедшие кни́ги — yeni çıkmış kitaplar
он то́лько что был здесь — demin buradaydı
он то́лько что верну́лся — henüz döndü
де́рево то́лько что на́чало плодоноси́ть — ağaç yeni yeni meyva vermeye başladı
де́нег то́лько то́лько хва́тит — para ancak yetişir
то́лько и всего́ — hepsi o kadar
она́ то́лько и ду́мает, что о де́тях — aklı fikri, çocuklar
то́лько его́ и ви́дели — görünmesi ile kaybolması bir oldu
-
7 широко
geniş ölçüde,yaygın olarak* * *geniş geniş; geniş ölçüde, yaygın olarak / biçimdeшироко́ раскры́тая дверь — ardına kadar açık kapı
широко́ распространённые расте́ния — yaygın bitkiler
широко́ рази́нуть рот / пасть — ağzını geniş geniş açmak
широко́ раскры́ть глаза́ — gözlerini kocaman kocaman / iri iri açmak
широко́ испо́льзоваться в произво́дстве пластма́сс — plastik imalinde yaygın olarak kullanılmak
пре́сса широко́ испо́льзовала эту информа́цию — basın bu bilgilerden bol bol yararlandı
См. также в других словарях:
kapı kadar — çok enli ve uzun olan … Çağatay Osmanlı Sözlük
kapı — is. 1) Bir yere girip çıkarken geçilen ve açılıp kapanma düzeni olan duvar veya bölme açıklığı 2) Bu açıklıktaki açılıp kapanan kanat Evlerin kapılarında kocaman yeşil bronz tokmaklar vardı. S. F. Abasıyanık 3) Tavla oyununda iki pul üst üste… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ardına kadar açık — sonuna kadar açık (kapı, pencere) … Çağatay Osmanlı Sözlük
Turkish vocabulary — This article is a companion to Turkish grammar and contains some information that might be considered grammatical. The purpose of this article is mainly to show the use of some of the yapım ekleri structural suffixes of the Turkish language, as… … Wikipedia
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
demir — is., kim. 1) Atom numarası 26, atom ağırlığı 55,847, yoğunluğu 7,8 olan, 1510 °C de eriyen, mavimtırak esmer renkte, özellikle çelik, döküm ve alaşımlar durumunda sanayide kullanılmaya en elverişli element (simgesi Fe) 2) sf. Bu elementten… … Çağatay Osmanlı Sözlük
o — 1. sf. 1) Uzakta olan, hakkında konuşulan kimse veya şeyi belirten bir söz O kış, önceki kışlardan daha az üşüdüm. N. Cumalı 2) zm. Teklik üçüncü kişiyi gösteren bir söz Ben uyandığım zaman o gitmişti. R. H. Karay 3) zm. İki veya daha çok şeyden … Çağatay Osmanlı Sözlük
bir — is. 1) Sayıların ilki 2) Bu sayıyı gösteren 1, I rakamlarının adı 3) sf. Bu sayı kadar olan Bir kalem. 4) sf. Herhangi bir varlığı belirsiz olarak gösteren (sayı) Bir adam sizi arıyor. 5) sf. Tek Allah birdir. 6) sf. Beraber Hep biriz, ayrılmayız … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağız — 1. is. Yeni doğurmuş memelilerin ilk sütü 2. is., ğzı, anat. 1) Yüzde, avurtlarla iki çene arasında, ses çıkarmaya, soluk alıp vermeye ve besinleri içine almaya yarayan boşluk 2) Bu boşluğun dudakları çevrelediği bölümü Küçük bir ağız. 3)… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ara — is. 1) İki şeyi birbirinden ayıran uzaklık, açıklık, aralık, boşluk, mesafe 2) İki olguyu, iki olayı birbirinden ayıran zaman, fasıla 3) Kişilerin veya toplulukların birbirine karşı olan durumu veya ilgisi Öğrenciyle öğretmenin arasının daima iyi … Çağatay Osmanlı Sözlük